Yeni Yılda Hayallerinizin Peşinden Koşmaya Ne Dersiniz?

 

Yakında yepyeni güzel bir yıla giriyoruz. Herkes için en iyisi, en mükemmeli olur inşallah

Şu sıralar, her sene yaptığım gibi 2013 yılı hedeflerimi gözden geçiriyorum. 2013 yılını gözden geçirdikten sonra 2014 yılı hedeflerimi belirleyeceğim. Hedef belirleme çalışmasını 2006 yılından beri yaparım. İlk yaptığım yıl hedef sayım 125’di. 2007 yılının hedef sayısı 95, 2008 yılının 50, 2009 yılının 25, 2010 yılının 21, 2011 yılının 33, 2012 yılının 25, 2013 yılınınkisi ise 21 adetti. Bu hedeflerden bazıları aynı yıl içinde gerçekleşti, bazıları ise sonraki yıllara devretti.  Tüm bu süreç zarfında zaman zaman vazgeçtiğim hedeflerim de oldu tabii. Tek bir hedefim var ki listeye giriş tarihinden 4 yıl sonra gerçekleşti. Hatta 2013 yılı hedef listemi yaparken “Artık bu olmayacak” diye düşünerek onu listeden çıkartmıştım. Ne oldu dersiniz, listede olmadığı halde 2013 yılı bitmek üzereyken gerçekleşiverdi. Artık hiçbir hedefimle ilgili umutsuzluğa kapılmıyorum. Biliyorum ki, bana ait olan tüm hedefler günün birinde gerçekleşecek. Aranızda bu çalışmayı yapmak isteyenler var ise ne kadar saçma gözükürse gözüksün gerçekleşmesini istediğiniz her şeyi büyük küçük demeden yazın. Yani uçun, kaçın.

Şimdi de hedef belirleme çalışmasının faydalarından bahsetmek istiyorum.

 

2011 yılında hedef listesini hazırlarken liste tasarımında değişiklik yapmaya karar verdim. Artık bundan sonra her hedefe bir kategori atayacaktım. Her bir hedefi kategori altında toplayarak hedefim ile duygusal bir bağ kurmuş oldum. Örneğin; o sene seyahat etmeyi düşündüğüm ülkelerin kategorisi “Hayallerimi Gerçekleştirmek” di. Diğer bir kategori çeşidi ise o yıl “keşfedeceklerim” ile ilgiliydi. Örneğin;  “ Sevgi” , “Güven” gibi. Bu şekilde hem ana niyetime yaklaşmış, hem de bu yaklaşma sayesinde hedeflerimi gerçekleştirmiş oluyordum. Kısaca hedeflerim niyetimle uyumlu hale geliyordu.

 

Hedef belirleme çalışmasının diğer bir faydası ise kendi hayallerinizle, diğerlerine ait olanları birbirinden ayırt etme becerisini size kazandırmasıdır. Ayrıca neleri yapıp yapamayacağınız ya da”  ne kadar yaratıcı olduğunuz konusunda önemli bilgiler edinirsiniz. Bu çalışmanın başka bir faydası daha var ki belki de en keyiflisi bu! Yıl içinde “kendinize özel anlar” yaratmış oluyorsunuz. İşte ben bunu “Hayallerin Peşinden Koşmak” şeklinde tanımlıyorum.

 

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:29 pm  Yorum Yapın  

Sizin Hikâyeniz Hangisi?

Herhangi bir şey hikâyeleştirerek anlatıldığında daha iyi anlarız. İşte bu yüzden de Dede Korkut, Nasreddin hoca gibi bilge kişiler bizlere rehberlik yaparken hikâyelere başvurmuşlardır. Bu hikâyelerin yanında çocukların yeteneklerine sahip çıkmalarını hatırlatan Thinker bell’in Hazine adası, bilinçaltının sınırsızlığına dikkat çeken Alice, iç güzelliğin önemini vurgulayan Kül Kedisi Sinderalla’nın hikâyeleri vardır.

Tabii bir de kendi başımıza yazdığımız hikâyeler vardır. Bazıları bizi büyütüp ilerletir, bazıları ise küçültüp, geriletir. Örneğin dostlarımızdan biri arzu ettiğimiz gibi davranmıyor ise onun hakkında“ o çok uyumsuz “  hikâyesini yazarız. Bizimki yerine kendi kalıbını benimsemiş olan dostumuza karşı “uyumsuz” olanın aslında kim olduğu koskoca bir soru işaretidir. Başka bir örnek hikâyede ise dostlarımızdan birinin çok yalancı olduğundan bahsederiz. Bundan bahsederken de dünyadaki herkesin yalan söylediği gerçeğini bir kenara bırakırız. Zamanla öyle çok yalan söyleriz ki diğerlerinin de yalan söylediğine ikna oluveririz. Çünkü içimiz neyse dışarısı da öyledir!

Bence biraz daha yaratıcı olup ve o güzel dostlarımızın neden yalan söylediklerini ya da neden uyumsuz gözüktüklerini anlamaya çalışalım. Neden mi? Çok basit!

“ o çok yalancı” ya da “ o çok uyumsuz” hikâyesinden kaynaklanan öfke ve kızgınlığın yarattığı travmayı temizlemek için ayıracağımız zaman ve bütçeden tasarruf etmek için!

Bence unutulmayacak kadar güzel hikâyeler yazarak  “ o bir yalancı” ya da “ o çok uyumsuz”  tarzı %100 doğru olmayan hikâyelere son verebiliriz. Çünkü seçtiğimiz hikayeler bizi biz yapar…..

Hadi, öyle güzel hikâyeler yazalım ki bizi hiç durdurtmasın, hep ilerletsin,  bizi daha iyi insan yapsın ve tabii ki bizi mutlu etsin

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:28 pm  Yorum Yapın  

Kendimize Çok Önem Veriyoruz

Kendimize o kadar çok önem veriyoruz ki, piyasalardaki değerimizi arttırmak adına mantık dışı yöntemlere başvuruyoruz. Bu yöntemler arasından en çok tercih ettiğimiz ise; hangi konularda eksikliklerimizin olduğu ya da en çok nerelerde başarısız olduğumuzu başkaları ile paylaşmak. Nedense, felaket haberleri ile birinin diğerine yaptığı haksızlıklar ya da küçük düşürücü davranışlardan bahsetmeyi çok seviyoruz. O mükemmel zihnimiz, eksik olmasın, bu güzel fırsatı kaçırmıyor ve daha fazla dikkat çekebilmek adına sürekli eksikliklere odaklanıyor. Peki, bundan sonra neler oluyor?  Tabii ki o meşhur değersizlik hissini deneyimliyoruz.

Zihin, en çok neye odaklanıyorsak onu gerçekleştiriyor.  Kısaca önce inanıyoruz, sonra bu inanca uygun olarak enerji alanımız (gerçeğimiz) tekrardan yapılanıyor. Son olarak ise inandığımız şeyi yaşamaya başlıyoruz. O mükemmel zihnimiz bu arada güzel bir şey daha yapıyor. Elde ettiğimiz sonuç ile başlangıç amacımız arasındaki bağlantıyı bize unutturuveriyor.  O zaman da “cahillik”  denen şeyi deneyimlemiş oluyoruz.

Aranızda hem bu yazdıklarımın doğruluğunu test etmek hem de değersizlik hissini yok etmek isteyen var ise şöyle bir geçmişe yani her şeyin başladığı ana gitsin ve değersizlik hissine sebep olan başlangıç adımlarını hatırlasın. Hemen hatırlayamazsanız, hiç endişelenmeyin, zihin o kadar mükemmeldir ki arzu ettiğiniz sürece günün birinde hatırlamak istediğiniz neyse size hatırlatacaktır.

Bugünden sonra olacaklar için ise şu sorunun yanıtını verebilirsiniz, tabii isterseniz!

Sırf önemli olmak adına değerinizi düşürecek şekilde eksikliklerinizden bahsedip onları eğlence konusu yapmak mı? Yoksa her şeyi bir kenara bırakıp  “ içinizde var olanı “ yani sizi siz yapanı keşfetmek ve onu olduğu gibi ifade etmek mi daha güzel olurdu?

Ben ne mi yapıyorum? Tüm bu eskimiş yöntemleri bir kenara bırakıp, olumsuz yönlerimi bahsetmekten keyif almak yerine sadece ve sadece sevgiye yani var olanı sevmeye odaklanmaya niyetleniyorum. Çünkü diğer yöntem şimdiye kadar beni hiç ama hiç mutlu etmedi!

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:26 pm  Yorum Yapın  

Fırsatları Değerlendirmede Gelinebilecek Son Nokta

Zaman zaman karanlık ve aydınlık taraf birbiri ile karışır. Mesela, çok sevdiğiniz halde, karşılığını alamadığınızda öfkelenirsiniz ya da o kadar çok alçak gönüllü olursunuz ki kendi değerinizi hissedemez hale gelirsiniz. Hayatınızda bu ve buna benzer durumlar olduğunda karanlık tarafta ikamet ediyorsunuz demektir. Peki, karanlık tarafa geçişi engellemek mümkün müdür?

Maalesef  “mümkün değildir”. Aksine bu durumu, fırsata çevirmek mümkündür. Mesela, öfke ve kızgınlık yükselmeye başladığında bu yükselişi karanlık tarafın sunduğu fırsatlar olarak değerlendirip  “Hımm, galiba karanlık taraf bana “Sevdiğimi düşündüğüm kişiyi gerçekten sevmediğimi” “Koşulsuz sevgiyi deneyimleme niyetimden uzaklaştığımı” ya da “Şu aralar kendimi sevmediğimi “hatırlatıyor olabilir. En iyisi kendimi sevme, huzurda ve barış kalma niyetimde ısrarcı olayım. Ve … şunu ve bunu ….yapayım ” diyebilirsiniz.  Ya da karanlık tarafın kuvvetlerinden destek alıp biraz bencil olun. Hatta öyle çok bencil olun ki öfke ve kızgınlık, yüzünüzdeki nuru alamasın, hormonlarınızın salgıladığı adrenalin enerjinizi tüketemesin.

Tabii bir de öfke ve kızgınlığa, bilgece yaklaşamadığınız anlar vardır. Bu tür anlardan geri dönüş zordur. Yani “ Atı Alan Üsküdar’ı geçmiş” tir. Yapılacak tek şey; ortalık iyice sakinleştikten sonra ileride aynı fırsat gündeme geldiğinde onu nasıl verimli hale dönüştürebileceğinize kafa yormaktır.  Hadi, şu an birkaç dakika boş vaktiniz var ise bu fırsatı kaçırmayın ve geçmişte ışık ve karanlığın birbiri ile karıştığı anlarınızın olup olmadığına bakın. Şimdiye kadar hangi fırsatları değerlendirebildiğinizi, hangilerini değerlendiremediğinizi tespit edin. Değerlendiremediklerinizi verimli hale dönüştürmenin yollarını arayın.

Bence bu değerlendirme anları, fırsatları değerlendirmede gelinebilecek en son noktadır!.  

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:26 pm  Yorum Yapın  

Ne Kadar Netsiniz? II

 (Bu yazıyı okumadan önce “Ne Kadar Netsiniz? I” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim)

Açık bir zihinle (*) yapılan netleşmenin gücünü asla yabana atmayın. Diyelim ki anneniz “oturma odasında büyük koltuğun karşısındaki küçük sehpanın üzerindeki yuvarlak pembe vazoyu git, getir” dedi. Bunun üzerine siz ne yaparsınız? Pembe vazonun yeri o kadar net açıklanmıştır ki pembe vazoyu oturma odasından alıp hemen annenize teslim edersiniz. Aynı şekilde ne yaptığınızı, neyi ümit ettiğinizi, nasıl bir düzen içinde olmayı istediğinizi, nasıl bir hedefiniz olduğunu, nasıl bir insan olmak istediğinizi ne kadar çok netleştirirseniz onlar da size o kadar fazla yakınlaşacaktır.

Netleşmek demir atmaya benzer, spiritüel çalışmalarda o çok bahsedilen topraklanma, netleştiğinizde gerçekleşir. İsterseniz, şimdi bir önceki yazımda söz verdiğim gibi netleşme üzerine bir örnek yapalım. Diyelim ki biraz daha fazla cesur olmak istiyorsunuz. Bu konuda netleşebilmek için aşağıdaki soruları yanıtlamaya başlayabilirsiniz; ( aynı soruları ilgili yerleri değiştirerek farklı bir arzunuz için yapabilirsiniz. )

Cesur olmanın sizce anlamı nedir? Cesur olmak size neler kazandırır? Cesaretli olmadığınızda hayatınız nasıl olur? Cesaretli olduğunuzda hayatınız nasıl olur? Hayatınızın hangi alanlarında cesaretli olmaya ihtiyacınız var? Cesur olmadığınız bilgisine sahip olmanızı sağlayan deneyimleriniz hangileri? Cesur olamamak size neler kazandırdı? Cesur olamamak size neler kaybettirdi? Bu konudaki hangi deneyiminizin tekrarlanmamasını istiyorsunuz? Bunun için neler yapmalısınız?

Tüm bu sorulara yanıt verdikten sonra aşağıdaki bir grup soruyu da yanıtlamanızı öneririm.

Cesur olabilmek için şu an yaptığınız nelerden vaz geçmeniz gerekiyor?  (Örneğin; Bırakacağınız şey, sizi endişelere sevk eden düşünceler, inançlar olabilir ya da cesur olmanızı engelleyen kişiler ya da alışkanlıklarınızı mı bırakmalısınız?) Cesur olmanın önündeki engeller nelerdir? Peki, bunları bırakmak için neler yapabilirsiniz ya da neye ihtiyacınız var? Bırakmanız gerekenler şu zamana kadar size nasıl hizmet etmiş olabilirler?

Bırakmanız gereken şey belirlendi, diyelim.

Bırakmak istediğiniz şeyi hayal edin ve dikkatinizi bedeninize verin, bakın bakalım bedeninizde neresinde neler hissediyorsunuz? Şimdi de bu hissi analiz edin. Bu hissin benzerini en son ne zaman hissettiniz? O zaman neler olmuştu?

Son olarak isteğinizin gerçekleştiğini hayal edin. Bakın bakalım;

Neler yapıyorsunuz? Etrafınızda kimler var? Şu ankinden farklı neler oluyor?  Bu yeni oluşum sizi nasıl hissettiriyor? İsteğiniz gerçekleştiğinde sizin çıkarınız ne olacak? Eksik olan ne artmaya başlayacak? Artacak olan şey sizin için gerçekten de önemli mi?

Netleşme sorumluluğu sadece ve sadece bize aittir. Bunu bizim adımıza kimse yapamaz. İşte bu yüzden de evrendeki bu kuralı bilen büyük gurular bizlere sadece yolu gösterirler. Hangi yoldan yürüyeceğimizi seçmek ve o yoldan yürümek bizim sorumluluğumuzdadır.

 

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

B.İ.D: Açık zihnin anlamı hakkında bilgi için “Açık Zihinli Olmak “ başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:25 pm  Yorum Yapın  

Ne kadar Netsiniz?-I

Netleşmek, ne istediğimizi bilmek çok önemlidir. İş hayatında netleşmenin gücüne inanan yöneticiler, bir proje söz konusu olduğunda önce, fizibilite çalışması yapılmasını isterler. Bu şekilde projenin uygunluğu ile birlikte projenin diğer hedeflerle olan uyumu da kontrol edilmiş olur. Proje içeriği netleştikçe projede kimlerin yer alacağı, hangi konulara daha çok odaklanılacağı, en çok nerelerde riskin olduğu gibi birçok konu ince detaylarına kadar netleşir. Bundan sonrası ise su gibi akacaktır. Karşılaşılacak zorluklar önceden bilindiği için hayal kırıklılığı söz konusu olmayacaktır.

İş hayatında netleşmenin gücüne başvurduğumuz halde, kendi projelerimiz olduğunda mümkünse netleşmek istemeyiz. Belki de, netleşmek işimize gelmez. Çünkü, kendimizi ikna etmek diğer insanları ikna etmekten daha zordur. Çünkü ikna olduğumuzda, hayatımızdaki bir takım şeyleri bırakmak zorunda kalabiliriz. O bir türlü bırakamadıklarımızın aslında, o çok istediğimiz şeyin önünde engel teşkil ettiğini aklımıza dahi getirmeyiz. Belki de birisi varken diğeri olamıyordur.  İşte böyle anlarda “akışa bıraktım” demek daha kolay gelir. Akışa bırakmak güzel bir seçenek olsa da çoğunlukla zamanlamasında hata yaparız. O çok bahsedilen akışa bırakma ritüeli bence ne istediğimizi netleştirdikten sonra yapıldığında işler.

Netleştiğimizde güzel bir şey daha olur, içinizdeki karmaşayı diğerlerine yansıtmayı bırakırız. Artık diğerlerinin enerjisi bize ulaştığında içimizdeki enerji ile dönüşmez, farklılaşmaz. Ayın yansıması yerine ayın kendisini görmeye başlarız.  Gerçeği, özü görmek böyle bir şey olabilir.

(*) Bir sonraki yazımda netleşme ile ilgili örnek vermeyi planlıyorum.

 

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

 

 

 

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:24 pm  Yorum Yapın  

Kendini Eğlendirme Sendromu

Kendimizi eğlendirmeyi çok seviyoruz. Ve bunun için elimizden geleni ardına koymuyoruz.  Şimdi diyeceksiniz ki “ Ne yani, insanın kendisini düşünmesi çok mu kötü?  İnsanın kendisini düşünmesi tabii ki kötü değil. Ben sadece bugün, bu konuyu abarttığımızda başımıza neler gelebileceğine dikkatinizi çekmek istiyorum.

İsterseniz şöyle bir geçmişe gidelim ve tarihteki bazı diktatörleri hatırlayalım. Çoğu kendisini eğlendirmek adına birçok kişiye, hatta doğaya bile zarar verdiler. Ne yazık ki, hepsinin sonu hüzünle sonuçlandı. Birçok insan diktatörlerle karşılamamak adına farklı diyarlara göç etti. Diktatörlerin yanlarındakiler ise çok korktukları için onların yanındaydılar. Diktatörlerin çoğu yaşamları boyunca tek başlarına kaldılar.  Tabii bir de, Rahibe Teresa gibi insanlarda olan“ Kendini Eğlendirme” sendromu var ki bu tarzı seçenlerin hayatı mutlu sonla bitti.  Yaşadıkları sürece yanlarında bir sürü insan oldu. Hiç yalnız kalmadılar. Hep mutlu oldular.

Diktatörlerdeki“ Kendini Eğlendirme” sendromuna yakalanmak istemiyorsanız yaşamınıza almanız gereken tek şey, “Şefkat” olacaktır. Şefkat olduğunda mutlaka diğerleri de söz konusu olacaktır. “Şefkat” ve “Kendini Eğlendirme” sendromu tıpkı ışık ve karanlık gibi aynı anda var olamazlar. Bu yüzden de  “Ben illa ben “ ya da “ Kendini Eğlendirme” sendromundan kurtulmanın tek yolu başkalarını düşünmek ve onlara şefkat göstermekten geçer. Karşılık beklemeden diğerlerinin iyiliğini ne kadar düşünürsek  “Kendini Eğlendirme” sendromundan o kadar çabuk kurtuluruz.

Hadi şimdi isterseniz “ Nefes Farkındalığı “ uygulaması ile yaşamınızdaki “ Kendini Eğlendirme” sendromunu araştırın.  Tek tek aşağıdaki soruları yanıtlayın.

Sizdeki “Kendini Eğlendirme” sendromu hangi tarz?”, “Kendine Eğlendirme” sendromu ortaya çıktığında olaylar mutlu mu? yoksa acılı mı sonuçlanıyor? “ Bu sendromdan kurtulmak için neler yapılabilir? “

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:23 pm  Yorum Yapın  

Açık Zihinli Olmak

Açık zihinli olmak, kendi bildikleriniz dışında farklı doğruların da olabileceğini kabul etmektir. Açık zihinde; fikir aykırılıkları olmaz, farklı doğruların da olabileceğine inanılır. Kapalı zihinde ise fikir ayrılıkları olur ve her zaman tek bir doğru vardır. Açık zihinli olmak öyle her yiğidin harcı değildir. Çünkü açık zihin, doğru bildiklerimizden vazgeçmemiz için sürekli bizi zorlar.

Açık zihinli olmanın bir kolay bir de zor yolu vardır. Kolay yol seçildiğinde, kişi kendi bildikleri dışında başka doğruların olabileceğini baştan kabul eder ve yaşamdaki tüm stratejisini bunun üzerine oturtur. Zor olan yolda ise; kişi bir süre! kendi bildiğinin doğru olduğu konusunda ısrarcı olur,  etrafındakilerin tepkisini alır ve nihayetinde de mutsuz olur. Hatta bu mutsuzluk bedeninde fiziksel rahatsızlıklara sebep olabilir.  Ama yine de eninde sonunda teslim olma safhası gelecektir.

Ben bu ikinci yolu seçenlerdendim.  Geçmişte bir sürü işim olsun, hiç şikâyet etmez, hepsini zamanında bitirirdim. Sıra iletişime geldiğinde ise çuvallardım.  Çünkü kendi düşüncelerimi paylaşmaktan çok kabul ettirmeye yönelirdim. Tabii bu durum diğerlerinin hoşuna gitmezdi. Çünkü onlar da benim gibi kendi fikirlerini paylaşmak için can atıyorlardı. Sonra ne mi oldu? Tabii ki çoğu teker teker beni terk ettiler. Kendimle baş başa kaldıkça kendi fikirlerimin işe yaramadığını daha çok fark ettim. Sonunda farklı fikirleri kabul etmekten başka çarem kalmadığını anladım. Ne de olsa benimkiler pek işe yaramıyordu. Tüm bunlar olurken başka bir şeyi daha fark etmiştim.  Yaşadığım o anda tüm yaşanılanlar doğruydu. Sadece şimdiden geçmişe bakıldığında yanlış görünüyordu. Aksine sürekli geçmişe bakarak düşüncelerde kalmak insanı hareketsizleştiriyordu. Adı üstünde “Düş” ünce, insanı bir süreliğine düşler âlemine götürüp tembelleştiriyordu. Bu yüzden de düşüncelere sadık kalmak çok doğru değildi.  Dürüstlük, doğruluk, mutluluk, özgürlük gibi kişisel değerleri savunmak ve onlara odaklanmak daha güzeldi, düşüncelere sadık kalmaya ne gerek vardı ki! Sürekli geçmişi analiz etmek yerine farklı düşünce ve fikirlere de yer açmak zihni açıyor ve özgürleştiriyordu. İşin sırrı, aşağıdaki şu soruya dürüstçe yanıt vermekteydi.

“Haklı mı yoksa özgür olmak mı daha önemliydi?”

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:22 pm  Yorum Yapın  

Kendin Olmak!

Yaşamım meydan okumalarla geçti. İş hayatındayken eleman seçimlerinde dahi en zorlu olana yönelir, çoğunlukla diğerlerinin ümidini kestiği kişilere yatırım yapmayı seçerdim. İş hayatım ile yakın çevremdeki meydan okumaların türleri birbirinden farklı olsa da sonuç değişmiyordu. Her meydan okuma beni kendimden daha da uzaklaştırıyordu. Bazıları kendinden uzaklaşmak için sigara ve alkolü seçerdi, bense meydan okumaları…..

Bir de kendime güçlü bir motivasyon kaynağı icat etmiştim.  Bu kaynağın teması “bu sefer en çok faydayı nasıl sağlayabilirim” di.  Bu süreci zamanla, daha ilerilere taşıdım. Artık, izin almaksızın, “zorlama” tekniğini kullanarak fayda sağlıyordum. İyi niyet, çok çalışma, verimli sonuç bunların hepsi tamamdı, ancak açık bir nokta vardı. Ne ben, ne de diğerleri mutluydu. Bir müddet, asıl yardıma ihtiyacı olanın ben olduğumu kabul etmiş gibi davranarak yani  “Mış” gibi yaparak meydan okuma projelerine devam ettim. Bu seferki motivasyonumun teması; “ önce ben keşfedersem diğerlerine daha çok faydalı olabilirim” di.  Tam ve bütün olduğuna düşünmek güzel bir düşünceydi, ancak mutsuzken mutluymuş gibi görünmek doğru değildi. Bu yüzden de kendim olmanın ne anlama geldiğini keşfetmeye karar verdim.  Beni benden uzaklaştıranları fark etmeye odaklandım. Nefes çalışmaları ve meditasyondan destek aldım. Nerede fikir aykırılıkları, yargılamalar, aşırı koruma içgüdüsü, kızgınlık, pişmanlık var ise işte o anlar benim kendimden uzaklaştığım anlardı. Evet, her zıtlık beni kendimden uzaklaştırıyordu. Olanı olduğu gibi kabul edip sevmek ise beni kendime daha çok yaklaştırıyordu.

Hadi siz de; Yaşamınızda en çok yargıladığınız, kendinizden uzaklaştığınız anlara “Nefes Farkındalığı”(*) ile bakın.  Onları olduğu gibi sevmek için neler gerekiyor? Olanı olduğu gibi sevmek mümkün mü? Olanı olduğu gibi sevmiş olsaydınız şu an ki yaşamınız nasıl olurdu?

Hadi bu soruların yanıtlarını tek tek bulun! Denemeden yazdıklarımın iyi bir fikir olduğunu anlayamazsınız.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

(*) Nefes Farkındalığı Egzersizi için, “Diren! Gerçeğim”, “Nefes Farkındalığı I”, “Nefes Farkındalığı II” ve “Nefes Farkındalığı III” “Nefes Farkındalığı IV” başlıklı yazılara göz atabilirsiniz. Nefes Farkındalığının etkisini hissedebilmek için en az altı haftalık bir uygulamayı tamamlamanız tavsiye edilir.)

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:22 pm  Yorum Yapın  

Olumlama Cümlesi Yaratma Ritüeli

 

Geçenlerde bir soru geldi. “ İlişkilerde sorunlarım oluyor, nasıl bir olumlama cümlesi kullanmalıyım? “

 

Ben olumlama cümlelerinin sorunu yaşayan kişi tarafından bulunması taraftarıyım.  Çünkü yaşanılan sorunların etkisi ancak bunları yaşayan kişi tarafından bilinebilir.  İşte bu biliş hali de kişiyi en doğru olumlamaya götürecektir.

 

Kendinize olumlama cümlesi edinmek istiyorsanız öncelikle, yaşadığınız sorunu, ilk defa yaşamadığınızı kabul etmelisiniz. Çünkü evren zekice düzenlemeler yaparak sorunların birbiri ile olan bağlantılarını gizler. Açık bir zihne sahipseniz bağlantıları fark etmek daha kolay olur. Açık zihin, doğru bildiğinizin dışında başka doğruların da olabileceğini bilerek yaşamaktır.  Açık zihne sahip olmak için bol tecrübe ve eğitim gerektirir. Ama yine de ufak tefek bir şeyler yapılabilir. Örneğin yaşanılan sorunun kaynağının neler olabileceğini tespit edebilirsiniz. Çünkü şu an yaşananlar, geçmişte ekilen tohumların sonucudur. Sonuçtan geriye giderek kaynağın arasındaki bağlantıyı tespit ettiğinizde, olumlama cümlesi de kolayca belirlenecektir.  Örneğin, ilişkide sorunları olan bir kişi, ilişkideyken arzuladığı ilgi ve alakayı göremediğine inanıyor ise kendisi için “Bir ilişkiye hazırım, güzel bir ilişkim var.”  şeklinde bir olumlama cümlesi belirleyebilir.  Ya da önce, göremediği  ilgi ve alakanın arkasında yatan düşünce tespit edilebilir. Sonrasında da bu düşünceye zıt anlamlı bir olumlu bir cümle ya da cümle grubu oluşturulabilir. Örneğin, “ ilgi ve alaka göstermiyor” un arkasında “Beni hiç dinlemiyor, zaten hep onun dedikleri oluyor”  düşüncesi var ise “Söylediklerim dikkate alınır, Çevremden hep saygı görürüm”  şeklinde bir olumlama cümlesi belirlenebilir. Buna inanmak için de başkaları tarafından dinlendiğinizi düşündüğünüz anlarınızı listeleyin ki başkaları tarafından dinlendiğiniz anlarında olduğu görünür hale gelsin. Aranızda, “Bütün bunları yaptım. Yine de olmuyor? “ Diyenler var ise;

 

Sohbet konularınızdan “İlişkide sorunlarım var” cümlesini bir an evvel çıkartın. Hatta mümkünse bu cümlenin kapsama alanından çıkın. Bir şeyi ne kadar çok söylerseniz, ona inanma olasılığınız da o kadar artacaktır. İnandığınızda ise bu inancı doğrulayan deneyimlere doğru çekilirsiniz. “Ne yapabilirim, ağzımdan kaçıyor “ diyenleriniz var ise o zaman düşündüğünüzün aksine  “ilişkide sorumlarım var” cümlesini kullanmayı çok seviyorsunuz demektir. Yani bu cümle size hizmet ediyordur.  Zaten hizmet etmese yaşamınızda olmazdı. Bunun için de “ ilişkide sorunlarım var” cümlesini her sarf ettiğinizde, bu cümlenin arkasındaki motivasyonu bulmaya odaklanın. Motivasyonun içeriği sizin yeni olumlama cümlenizin kaynağını oluşturacaktır. Örneğin, arkadaşınızla konuşacak bir şey bulamadınız ve “ ilişkide sorumlarım var” konusunu açtınız. İstemediğiniz bir şey ama yine de bahsediyorsanız, o zaman bu konuyu sohbet konusu olarak açmanızın sebebini yani buradaki motivasyonu bulun. Belki de bu konu dostlarınızla birlikteyken prim yapmanızı sağlıyor ya da bu aralar sıkı bir projenin sorumluluğunu aldınız, yeni ilişkiye girmek istemiyorsunuz ve de “ ilişkide sorunlarım var” mazeretini kullanıyorsunuz.  Tüm bunlar tek bir şeyi gösterir. O da henüz ilişkiye girmeye hazır olmadığınızı. Bu durumda olumlama cümleniz ne olabilir?

 

“ İlişkiye hazırım,  beni mutlu eden bir ilişkim var”

 

Her Daim Sevgi ve Işıkla

sibel.kavunoglu

www.nefestr.com

 

Published in: on Aralık 27, 2013 at 5:21 pm  Yorum Yapın